Ana sayfa » Blog » Öykü – Akılsız Ev
İlk nerede yayınladı?

Bu öykü ilk olarak 6 Ağustos 2020 tarihinde Liman Yayınlarından çıkan Bilimkurgu Öykü Seçkisi 2020’de yayınlanmıştır. Aşağıdaki metin, öykünün en son düzenlenmiş halidir.

Akılsız Ev

Kapı gıcırdayarak aralandı.

Uykusundan irkilerek gözlerini açtı. Evde tek başına değil miydi? Kapıyı açan kimdi?

Yatağından doğruldu ve loş yatak odasında aralık kapıya bakarak neler olduğunu anlamaya çalıştı.

“Bu şekilde uyandırdığım için üzgünüm, İlhan.” dedi kapı, çekinceyle. “Ama alarmlar çalmadı ve işe geç kalıyorsun.”

İlhan yüzünü ovuşturup komodinin üzerinde duran saate baktı. Durumu anlayan saat hevesle dile geldi. “Günaydın İlhan! Şu an saat 07:54. 13 Temmuz 2043 Pazartesi.”

Bacaklarını yataktan aşağı atıp gözlerini yumdu. “Geçen hafta işten kovuldum, haberin yok mu?” dedi kapıya sessizce.

Kapı gıcırdamadan yavaşça kapandı. “Özür dilerim.” diye mırıldandı. “Bilmiyordum.”

İlhan kendine gelmek için başını salladı. Günlerce uyumuş gibiydi ama nedense yatağın kenarında öylece dururken kendini hiç zinde hissetmiyordu.

Yorgundu, isteksizdi, yılmıştı.

Tüm enerjisini toplayıp kendini yataktan kalkmaya zorladı. Nasıl olduysa başarınca ayakta gözlerini kısıp yarı karanlıkta etrafına bakındı. “Panjurlar niye açık değil?”

Panjurdan bir cevap gelmeyince pencereye doğru gitti. “Panjurları aç!” diye emretti.

“Maalesef, İlhan.” diye karşılık verdi panjur. “Bunu yapamam.”

İlhan derin bir iç çekti. “Niyeymiş?”

“Ev yapay zekâsının emri gerekiyor.”

“Onu geçen hafta kapattım. Aç şu panjurları.”

“Maalesef, İlhan. Bunu yapamam.”

Sinirlenmeye başlayan İlhan panjurun kontrol düğmesine uzandı.

“Yapma!” diye bağırdı panjur. “Onun sadece acil durumlarda kullanılması gerekiyor!”

Eli havada kaldı ama düğmeyi çevirmekten de vazgeçti. Onun yerine ince panelleri parmaklarıyla aralayıp dışarı baktı.

“Aaaaaaa!” diye feryat etti panjur. “Hata! Hata! Son emir kapalı kalmam yönündeydi ama açıklıklar tespit edildi. Hata!”

Panjura aldırmadan bir süre dışarıyı izledi. Otonom araçlar vızır vızır sokaktan geçiyor, etrafta ise tek bir insan görünmüyordu. Birçokları ya onun gibi her ihtiyaçlarını karşılayan evlerinden çıkmak için bir sebep göremiyor ya da otomatik araçlarla çoğu şeyin otomatik yürütüldüğü işlerine gidiyordu.

Pencereden bir bildirim geldi. “Bu hafta 30 dakika dışarıyı izleyerek yeni bir rozet kazandın! Rozetinin camdan dışarı yansıtılmasını istersen ‘Evet’ demen yeterli!”

İlhan cama sırtını dönüp cevap vermeden yatak odasından çıktı. Cam arkasından, “Evet mi, hayır mı?” diye bağırırken banyoya girdi.

Aynanın karşısında yorgun yüzüne baktı. Kaç gündür kesmediği sakalları uzamış, gözlerinin altındaki morluklar büyümüş, alnındaki çizikler belirginleşmişti.

Ne kadar çabuk hayata küsmüştü böyle? Her şey iş, sevgili veya arkadaş değildi ki…

Hayatının kontrolünü tekrar elini alabilmek için önce kendine çekidüzen vermeliydi. Onun için de akıllı evin yapay zekâsını kapatarak işe başlamış, hayatındaki otomasyonu azaltarak en azından basit işleri kendi yapmaya başlarsa kontrolü tekrar eline alabileceğini düşünmüştü.

Musluktan yüzüne birkaç kez soğuk su çarpıp tekrar aynaya baktı.

Güzelce tıraş olacak, güzel bir kahvaltı yapacak ve günler sonra evden çıkarak tekrar hayatının kontrolünü eline ala-

“Senin için önerdiğim saç stillerini aynada görebilirsin.” dedi ayna birden hareketlenerek.

Aynadaki yansıması değişti; yüzündeki yorgunluk ve suratındaki sakallar silindi, dağınık saçları için değişik saç stilleri sırayla belirmeye başladı.

“Kes şunu.” dedi aynaya bıkkınlıkla. “Suratımı geri getir, tıraş olacağım.”

Aynanın yanındaki dolabı açıp tıraş makinesini çıkardı.

“Sakal stilleri gösteriliyor…” dedi ayna bu sefer, yansımadaki sakalına değişik şekiller vererek.

Yansımasına aldırmadan makineyi çalıştırıp sakalına götürdü. Aynadaki görüntü tekrar gerçek yüzünü göstermeye başlarken güçlü başlayan tıraş makinesinin vızıltısı giderek azaldı.

“Ş-a-a-r-r-r-z-z-z-z-ı-ı-ı-ı-ı-m-m-m-m-m-m!” diye feryat etti can havliyle makine. “Yardım et!” dedi ve ölerek sustu.

Ayna, tekrar değişik sakal tiplerini göstermeye koyulurken, İlhan sinirle dolabı açtı. Zaten hep şarj cihazında duran makineyi tekrar yerine koydu ama şarj olduğunu gösteren bir işaret göremeyince, “Niye şarj olmuyor bu?” diye sordu.

Dolap umursamaz bir dille cevap verdi, “Şarjı başlatma yetkisi sadece evde bulunuyor. Elle başlatılamaz.”

İlhan sinirle çenesini sıktı ve sakalına girmeyeceğini bildiği halde dolabın içinde tıraş bıçağı arayışına girdi.

İlaçlar, kremler, şampuanlar, sabunlar… Tıraş bıçağı falan yoktu!

Dolabın kapağını sinirle çarparak kapattı.

“Yavaş ol!” dedi dolap. “Sen içimde bir şeyler ararken sertçe üstüne kapansam hoşuna gider mi?”

Tıraş mıraş olmayacaktı o zaman! Dolabı ‘seninle uğraşacak değilim’ dercesine eliyle başından savıp banyodan çıkmaya yöneldi.

“İlaçlarını içmedin!” diye uyardı dolap, İlhan kapının ağzındayken.

Kaşlarını çatıp dolaba döndü. “Ne ilacı?”

“Ne ilacı olacak?” dedi dolap inanamayarak. “Az önce baktıkların işte. İçimdekiler.”

İlhan bir süre düşündü, sonra başını sallayıp banyodan çıktı. Bu evde niye aklı başında tek eşya yoktu?

Tıraş olayını kafasından çıkarmaya çalışarak eliyle saç sakalına üstünkörü çeki düzen verdi ve kahvaltı için ne yapacağını düşünerek mutfağa girdi.

Tezgahın üstü rezaletti.

Günler öncesinden kalma kirli tabak kaşık öylece lavabonun içinde duruyordu. Ağzına kadar dolmuş çöp kutusu pis pis kokuyor, etraf ise yemek artıkları ve ekmek kırıntılarından geçilmiyordu.

Su içmeye bir bardak bulmak için dolaplara baktı ama tüm bardaklar diğer kirlilerle birlikte lavabonun içindeydi. Aralarından temiz görünen birini aldı ve musluk suyuyla çalkalayıp doldurdu.

Çay tadı gelen suyu içerken bulaşık makinesinin kapağı aralandı. “Ver buraya! Ver onu buraya, ne olur!” diye yalvardı makine.

İçmeyi bitiren İlhan makinenin boş olan içine baktı.

“Günlerdir kirli yüzü görmedim!” dedi makine. “Artık dayana-!”

İlhan makinenin kapağını kapatıp bardağı tekrar lavabonun içine koydu. “Bana çay yap.” dedi sonra tezgahın bir köşesinde duran meşrubat makinesine.

“Üzgünüm.” dedi makine. “Haznemde çay kalmadığı için bu isteğini yerine getiremem.”

“Çayımız nerede?”

“Nerede olacak? Çay may kalmadı.” dedi buzdolabı tiz sesiyle araya girerek. “Sipariş verme yetkisi sadece ev yapay zekâsındaydı ve sen onu kapattığın için birçok eksiğimiz var. Nasıl becerdin bilmiyorum ama birkaç günde evi berbat etmeyi başardın.”

“Kahve o zaman.” dedi İlhan buzdolabının umursamamaya çalışarak. “Kahvemiz de mi yok?”

“Yok.” dedi meşrubat makinesi.

“Neyimiz var?”

“Ihlamur ve kuşburnu çayı.”

“Hayatta içmem.”

“O yüzden kalmışlar zaten.” dedi buzdolabı uzaktan.

“Sütümüz var mı?” diye sordu yenik bir şekilde buzdolabına dönerek.

“Gel de kendin gör.” dedi dolap.

Dolabın tavırları sinirlerine dokunmaya başlıyordu artık ama midesinin sesini dinleyerek gidip kapağını açtı.

Buzdolabının içi de en az midesi kadar boştu, arkalarda kalmış az bir parça kaşar dışında.

Tost yapıp yerdi o zaman. Kuru kuru ama en azından karın doyurucu.

Elinde kaşarla tost makinesine doğru giderken buzdolabının arkasından hayal kırıklığıyla kapağını salladığını hayal edebiliyordu.

Kaşarı tezgaha koyup tost makinesinin kapağını kaldırdı. Alt dolaplarda ekmek ararken, “Pişşt!” dedi tost makinesi sessizce. “Mutfak robotu ne yapıyor şu an?”

İlhan dolaplardan başını kaldırıp tezgahın öbür ucundaki mutfak robotuna baktı. “Köşede öylece duruyor.”

“Benim hakkımda bir şey dedi mi?”

Neredeydi bu ekmek? “Ne gibi?”

“Ne bileyim, çok temiz makinedir. Elinden her iş gelir. Tostlarına doyum olmaz falan.”

“Bir şey demedi.”

“Bayağıdır beni kesiyor da…” dedi tost makinesi. Kapağını kendi kendine kapatıp açtı. “Anlarsın ya.”

İlhan gözlerini yuvarlayıp doğruldu. “Nerede yahu bu ekmek?”

“Nerede olacak? Yok.” dedi buzdolabı bu anı bekliyormuş gibi. “O da bitti.”

“Sipariş ver o zaman eksikler neyse.” diye çıkıştı İlhan sesini yükselterek.

“Yapay zekâyı tekrar aç, her şey tekrar düzene girsin.” dedi buzdolabı. “Yoksa ne sipariş veririm, ne de kalorilerini hesaplarım. Hem zaten yetkim de yok.”

İlhan, gözleri kaşara kilitlenmiş halde derin bir nefes alıp verdi. Beyinsiz bir beyaz eşya karşısında boyun eğecek değildi. Tost makinesinin kapağını sertçe kapattı. Kaşarı tezgahtan alıp tekrar buzdolabına attı.

“Hey!” diye kızdı tost makinesi. “İyi kapatamadın. Düzeltiver de şeklimiz bozulmasın.”

“Kaşar maşar da yok artık sana!” diye azarladı buzdolabı. “Zıkkımın kökünü ye!”

İçecek makinesi kupaya bir şeyler doldurmaya başladı. “Biraz ıhlamur iç.” dedi. “Sakinleştirir.”

Bulaşık makinesi de tekrar dillendi. “Bulaşıkları makineye koy, ne olur!”

“Yeter!” diye bağırdı artık kendine hâkim olamayan İlhan. Kafasının içi sabah sabah kazan gibi olmuştu. Milyon ses, milyon endişe, milyon iş. “Bir susun artık!”

Seslerin hepsi kesildi.

Gözlerini yumup kafasının içindeki özlediği sakinliği dinledi bir süre. Derin derin nefes alıp verdi. Kahvaltı falan da yapmayacaktı, tamam. Kafasına çekidüzen verecek, günler sonra evden çıkıp alınacak ne varsa kendi alacak, yapılacak ne varsa yapıp gelecekti.

Ama bacakları onu kapıya doğru değil de, oturma odasındaki kanepeye götürünce umudunu iyice kaybetti ve kendini öylece bırakıverdi. Kafasını kanepenin sırtına yaslayıp sessiz evde uzun süre boş boş tavana baktı.

“Hop.” dedi bir ses. “Birader.”

Gözlerini yumup sesi umursamamaya çalıştı.

“Birader. Az yana kaysana.”

Kanepe miydi konuşan?

“Devre kartımın üstüne oturdun. Az kay.”

İlhan oturduğu yerde yana kaydı.

“Hayırdır, birader?” dedi kanepe rahatlayınca. “Dertli oturdun gibi.”

İlhan acıyla sırıttı ve başını kanepenin kenarına koyarak boylu boyunca uzandı. “Hayatımı tekrar elime almaya çalışıyorum.” dedi yattığı yerde gözleri kapalı. “Ama hiç kolay değil.”

“Yapay zekâyı kapatarak ilk adımı attın. Diğerlerini takma kafaya sen. Rahat ol.”

“Keşke o kadar kolay olsa.” dedi İlhan oflayarak. “Tüm irademi sabah yataktan kalkarken kullanıp tüketmiş gibiyim. Evde hiçbir şey çalışmıyor ve bir sürü eksik var ama hiçbirini yapasım yok. Belki de zekâyı tekrar açmak en iyisi.”

“Aman diyeyim. Sarma başıma onu yine.” dedi kanepe hafifçe titreyerek. “Yok efendim oturma kalkma sayılarımda tutarsızlıklar varmış. Niye seni hep kanepenin sağ köşesine oturtuyormuşum falan. Başımın etini yiyor.”

İlhan tavana bakarak sırıttı. Yapay zekâyı kapatmak en azından birilerini mutlu etmişti belli ki.

“Nasıl yapacağım o zaman?” diye sordu kanepeden çok kendi kendine. “İrademi tekrar nasıl kazanacağım? Yaşama arzumu?”

Kanepe bunun üzerine uzun süre cevap vermedi. Hatta sessizlik o kadar uzadı ki, İlhan tüm konuşmayı hayal edip etmediğini düşündü.

“Bak birader.” dedi kanepe sonunda. “Sadece diyeceklerimi yap.”

“Yine bir yazılımın kölesi olayım yani?” dedi İlhan alayla gülerek.

“Yok be, birader.” dedi kanepe ciddiyetle. “Ben sana zorla bir şey yaptırmıyorum. Sana sadece adımları söyleyeceğim. Onları atacak olan yine sensin.”

Kaşlarını çatıp bir süre düşündü. “Evdeki her eşya bana sıkıntı çıkarmaktan başka işe yaramazken sen niye bu kadar düşüncelisin?”

Kanepe keyifle gıcırdadı. “Onlar gibi emir ve kuralların kölesi değilim de ondan birader. Eski sahibimden de bir şeyler kapmış olabilirim.”

“Eski sahibin kimdi ki?”

“Kimlik bilgileri beni sattığında silinmiş maalesef. Ama psikolog olduğunu biliyorum.”

İlhan ellerini göğsünde birleştirerek düşündü. Belki de şu an ihtiyacı olan tam da buydu. Derdini dinleyip ona yol gösterecek bir ses.

“Ee, ne diyorsun, birader?” dedi kanepe sonra. “Dertlerinden kurtulmaya hazır mısın?”

İlhan derin bir nefes aldı. Kendini bildi bileli eşyaların tutsağıydı zaten. Bir tanesinin daha dediklerini dinlese ne kaybedecekti ki? En azından kanepe diğerleri gibi bencil değildi.

Yattığı yerde yavaşça başını salladı.

“Şimdi, sadece benim sesime odaklan.” dedi kanepe yumuşak bir sesle, ve ilk komutunu verdi. “Yavaşça doğrul.”

İlhan hipnotize olmuş gibi doğruldu.

“Ayağa kalk.”

Yavaşça kalktı.

“Koridora doğru yürü.”

Sağ adım, sol adım, sağ adım, sol adım… Mutfağın ağzından sağa…

Onu gören buzdolabı, “Bak gidiyor boyu devrilesice!” diye cırladı mutfaktan.

“Abi!” diye yüksek sesle fısıldadı tost makinesi. “Mutfak robotu için birkaç meyve alır mısın?”

“Çay ve kahveyi de unutma!” diye uyardı meşrubat makinesi.

“Gitme!” diye yalvardı bulaşık makinesi. “Bulaşıkları dizmeden ne olur gitme!”

İlhan, sırtı mutfağa dönük duraksadı. Gözlerini sıkıp sesleri kafasından atmaya çalıştı.

“Boş ver sen onları!” diye destek çıktı kanepe. “Sesime odaklan ve kapıya doğru devam et!”

Kendine güven vermek istercesine başını salladı ve çekinerek bir adım attı. Ardından da diğerini ve diğerini…

Gözlerini açtığında evin kapısı karşısında duruyordu.

“Kapıyı aç.” dedi kanepenin sesi.

Eli kapının koluna gitti.

“Kapı yapay zekânın emri olmadan açılamaz!” diye uyardı kapı.

“Kapıyı aç!” diye tekrarladı içerden kanepe.

İlhan kilidi açtı, kolu çevirdi ve kapı bir emir olmadan açılıverdi.

Kalbi küt küt atarken bir süredir tuttuğu nefesi bıraktı.

İnanamıyordu. Günler sonra ilk kez apartmanın içine bakıyordu.

“Dışarı çık.” diye telkin etti kanepe.

Çekinerek kapıdan dışarı bir ayağını çıkardı. Kapıdan bir itiraz gelmeyince de diğerini.

Heyecandan titreyerek kapıyı çekip kapattı ve buğulu gözlerle aşağı inen merdivenlere baktı.

Başarmıştı işte! Sonunda evden çıkmayı başarmıştı! Eşyaların boyunduruğundan kurtulup hayatının iplerine eline almak için ilk adımı atmıştı!

Kafasındaki sessizlikle iradesinin her saniye güçlendiğini hissederken merdivenleri inmeye başladı.

Tam da o sırada, “Kapıyı kilitlemeyi unutma!” diye bağırdı arkasından kapı.


Öykü – Akılsız Ev

Evdeki akıllı eşyaların boyunduruğundan kurtulup hayatının kontrolünü tekrar eline almaya çalışan bi…

Öykü – Özgür Adam

Hayatın tutsak ettiği bir komutanın hayatı, distopik bir gelecekte sınır karakoluna gelen muamma bir…

Öykü – Ateş Düştüğü Yeri Yakar

Bir yangında hafızasını kaybeden robot suçlu olduğu iddiasıyla yargılanmaya başlar.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

three × four =